bugün
yenile
    1. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yaptım. evet, yaptım. peki n'oldu? hiç.
    2. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      baktığımızla kalıyoruz işte sonuç belli.
    3. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ben o fotoğrafı mıh gibi aklıma çaktım ama sen benim yüzümü ne kadar görmek istiyon?
    4. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      zamanında yaptık öyle hatalar
    5. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gözlerimi kapattığımda tüm detaylarıyla karanlığın içinden beliriyordu be abi
    6. 16
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bugün onun fotoğraflarını sildim. ama "sil" yazan yere ne kadar zamanda tıkladım, inanın bilmiyorum. ve nasıl baktım tarif etmekte zorlanırım. hayatımda yaptığım en acı ve en değerli bakışlarımdan biriydi. bir bebeğin ilk defa gördüğü bir şeye baktığı dikkatle baktım. gözlerime bir kez daha şükrettim. aç bir kedinin bulduğu bir yiyeceğe gösterdiği ilgiyi gösterdim. sadece o oldu o zaman aralığında. şimdi kin tutuyorum o fotoğrafları silen ellerime ve parmaklarıma. en sonunda sildim onun fotoğraflarını telefonumdan ama peki ya aklımdaki fotoğraflar? inanın bilmiyorum. şimdi ne yapmam gerekiyor hiç bir fikrim yok. tek bildiğim; özlemim geçmişe dair, kinim zamana...
      4bunu yazacagini bildigim icin geldim buraya. kinini bana kus. sana kiyamam kardesim. - blackinblack 18.10.2016 19:33:14 |#2530413
      3olmaz. yapamam. - finito 18.10.2016 19:34:33 |#2843114
    7. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      aslında silmiştim tüm resimlerini, yan bir keresin de sadece bu olay için girmiştim galerime. sildim. bi tanesi kaynamış arada. abi bi gördüm, sanki karşımda görmüşüm gibi heyecanlandım. ellerim titredi yemin ederim. bi sigara yaktım, tam da playlistim de piiz - özledim çalmaya başladı. şarkı bitti bir daha başladı, bir daha bir daha bir daha bir daha... ne kadar kez tekrar etti bilmiyorum ama 9 tane sigara içmiştim. silemedim. 2 yıldır silmedim. arada galerimi gezerken denk geliriz onunla. ben bi naber çakarım ama cevap vermez tabi. olsun be böyle de güzel ki.. sanırım silemeyeceğim hiç bir zaman ve burdan başka da kimseye söylemeyeceğim :)
    8. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      noldu unutmadın mı?
    9. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      manga 'nın hint kumaşı şarkısında şöyle bir diyalog geçer; -herhalde bana ait bir şeyi öğrenmek hakkımdır. +hayır, sana ait bir mesele değil bu. resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. ben senin resmine aşığım. ben senin resmine değilde sana aşık olsaydım o zaman ne olacaktı? belki bir kere bile bakmayacaktın yüzüme. belkide alay edecektin sevgimle. halbuki resmin bana dostça bakıyor. ve ebediyen bakacak. benimki de o misal. yüzünü göremediğim her gün fotoğraflarına baktım. çünkü platonik olmak bunu gerektirir.
    10. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      toplam 10 fotoğrafımız anca vardır bunlardan sadece birinde insana benziyoruz ve o fotoğrafa bakarken içimin nası acıdığını ben size şair olsam dahi anlatamam
    11. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kelimelerin kifayetsiz olduğu zamanlarda anlatmak istediğiniz şeyler vardır. ama o mevzular, "kelime" denilen araçlarda boğazınızda trafiğe takılırlar. şoförlüklerini yapan yüklemler bir türlü getiremezler araçlarını sizin dilinize. bırakın trafiğin akmasını, bırakın konuşmayı, nefes almakta bile zorlanırsınız. ömrünüzün bir köşesinde muhakkak yaparsınız bu bakışı. illa bir fotoğrafa bakmanıza gerek de yoktur. bazı durumlar, bazı şahıslar, bazı anlar vardır ki, emri vaki de olsa yaptırırlar bu bakışı size. bazen anneannenizi iki metrelik çukura koyduktan sonra üzerine toprak atarlarken yaparsınız, bazen de gördüklerinize inanmak istemediğiniz bir zamanda. öyle zamanlarda idrakindesinizdir durumun akıbetinin. bir şeylerin bittiğinin, vedaya hazır olmayışınızın ve iliklerinize kadar hissettiğiniz bundan sonra ne yapacağınızı bilemeyişinizin. çaresizsinizdir, daha da kötüsü bunun farkındasınızdır. ne yazık ki biliyorsunuz; bu bakışı sadece en çok değer verdiğiniz insanın gidişinde yapacağınızı. başka herkes gitse, siz yine ona sığınırdınız, diğerlerinin gidişi size pek koymazdı. ama onun gidişi bir gidişten de fazladır. şimdi kime, nasıl sığınacaksınız? kulak verirsiniz sezen'e; "geçer, geçer, daha öncekiler gibi. bu da geçer, neler neler geçmedi ki?" der ama kar etmez tesellisi. ve belki de hayatınızda ilk defa sezen'den uzaklaşmak istersiniz. tesellilerin işe yaramayacağının bilinciyle, açarsınız cem karaca'yı. o size öyle güzel tercüman olur ki, sadece susup soğuk duvarın yanında sesine kulak verirsiniz; "hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar, hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar. sen de başını alıp gitme ne olur. ne olur tut ellerimi. ne olur..." karaca, sizi büyüten mavi gözlü kadına olan özleminizi dile getirir. ansızın odanızda kurabiye, omzunuzun hep batırdığınız yerinde süt kokusu belirir. yegane eksik; onları size sevgiyle ikram eden hayat öğretmenizdir...
    12. 22
      +
      -entiri.verilen_downvote
      t: yürek sıcaklığında pişirilerek servise sunulan içli yakarış.. hemen hemen her dilin imla literatüründe yer alan geçmiş, gelecek, geniş ve şimdiki zaman kavramlarını ele alan, ve aslında "şimdiki zaman" diye bir şeyin olmadığına dair bir teori vardır. der ki; şimdiki zaman diye bir şey yoktur.. ve bunu şöyle izah eder; elinizde bir kalem tuttuğunuzda, o kaleme şimdiki zaman kavramı çerçevesinde şahit olmanız için, önce şimdiki zamanın en küçük birimine, yani var olan en kısa zaman aralığı olan planck zamanı'na erişmelisiniz. kısacası; o görüntüye o "an" içerisinde şahit olmalısınız. bu da; duyu organlarınızın -en az- ışık hızında hareket etmesi ve planck zaman içerisinde yakalanan anı beyninize anında ulaştırması demek. ki aynı ışık hızına beynin algı sisteminde de sahip olmalısınız.. bu da doğal olarak imkansız olacağından, "şimdiki zaman diye bir şey yoktur. sadece geçmiş ve gelecek zaman vardır." der. işte bu yüzden her fotoğraf özeldir. çünkü her fotoğraf anı yakalar. fotoğrafları algılamamız için belirli bir zaman aralığında ve hızda olmak gibi bir zorunluluğumuz yok. fotoğraflar şimdiki zamanı yakalar, insanlar şimdiki zamanı geçmiş zamanda algılar.. "kitaplar fotoğraflar gibidir. gerçeği yansıtsalar bile, o zamanki gerçeği yansıtırlar." - mehmet ali aybar bakınca içimin gittiği birkaç fotoğraf var, allah sayılarını arttırmasın.. ve içlerine bir yenisi daha eklendi yakın zamanda. hikayesi şu; haftalar önceki hangi gün olduğunu tam hatırlamadığım bir günde, gece 3-4 sularında içerisinin hava alması için yurttaki odamın camını açtım. kısa süre sonra yurdun civarındaki araziden sesler gelmeye başladı. bir şey var, acınası.. yardım çağırma gayesiyle yalvarırcasına ses yapıyor cılız sesiyle. ama ne olduğunu bilmiyoruz, her yer zifiri karanlık. o saatte de tüm kapılar kilitli, dışarı çıkıp bakamayız. aradan birkaç saat geçti, sabah oldu. kapılar açıldı. şiddetli yağmur yağıyor. apar topar dışarı çıkıp sesin olduğu tarafa gittik. kuzu gibi mazlum, bebek kadar masum bir yavru köpek bulduk. aldık, ıslak kirli vücudunu temizledik, besledik, mışıl mışıl uyuttuk. ilk gün akşama kadar da uyudu kerata; link adı ne olsun ne olsun derken, aramızdan birisi öylesine "obi wan kenobi!!" dedi. hoşumuza gitti, ama yavrucağıza köpeğin boyundan uzun isim koyulmaz diye kısaca "obi" dedik :d hem "obii.." diyerek sevmesi de güzel oluyordu. birkaç gün böyle geçti. bütün yurt bizim afacana hayran oldu haliyle. atatürk ileri görüşlülüğümle bu durumu tahmin ettiğimden, bulaşıklı canım ablama durumu anlatıp obi'yi onun himayesine aldırttım. ama obi'yi sakınma işini fazla abarttı, zaman zaman bana bile göstermiyordu yavrumu.. ama keyfi yerindeydi; link derken.. olanlar oldu... müdür diye bir avanak var burada. olayı duymuş, benimle de arası fazla limonidir. bu olaya istese göz yumabileceğini hepimiz biliyoruz. ama yurdun kuralları vs. diyerek obi'yi bizden uzaklaştırmak istedi. diyorum; bu hayvan tek başına sokakta yaşayabilecek yaşta değil henüz. ama adam nuh diyor, peygamber demiyor. amk müdürü. kuralları en çok kendisi ihlal eder. ama bize koz kullanmaya gelince gözü hiçbir şey görmez. hadi kuralı uyguladın, anlarım. ulan bari bir çıkar yol göster. konu sen-ben değil vicdanına çomak soktuğum. baktık bu iş olacak gibi değil. bize en yakın barınağa gittik, hiç değilse gözümüz arkada kalmasın diye. oraya da gitmez olaydık. görevli diyor "sizin gibiler sürekli böyle hayvanları getiriyor. biz bunlara bakmak zorunda mıyız?" inna sabirin.. barınak lan orası, barınak.. sen orada bütün gün çay-sigara yap diye değil orası. adamı gözümüz tutmadığından geri döndük. dedik bari güvenilir birisine sahiplendirelim. çevreye haber saldık, birkaç saat sonra da umduğumuz geri dönüşü bulduk. oda arkadaşımın sevdiği bir hocası obi'yi sahiplenmekten memnuniyet duyacağını söylemiş. başta sevindik. ama sonra biraz üzüldük. hocanın evi bize baya uzakmış. öyle her istediğimizde gidip obi'yi görme imkanımız olmayacaktı yani. obi yerine başka bir yavru köpek olsa bu kadar seveceğimi sanmıyorum. özel bir şey vardı bunda kendini sevdiren. şeytan tüyü olsa gerek.. öyle veya böyle, ertesi gün obi'yi hocaya teslim ettik. yapmak zorundaydık. onun iyiliği için en doğrusunu yaptığımızı biliyordum ama o son anda bile vermek istemedim onu. sanki içimden bir ses "verme, ya bir daha göremezsen? bırakma." dedi. ama verdim işte. aradan bir iki gün geçti. aklımız obi'de kaldığından hocaya ulaşıp, obi'ye dair fotoğraf istedik. attı, içimizi rahatlattı, hasretimi yatıştırdı. yatıştırdı yatıştırmasına da, özlemimiz hala had safhadaydı. ama şimdilik bu kadarı da yeterdi; link aradan zaman geçti. tadımızı kaçıran bir haber geldi obi'den. hoca obi'yi veterinere götürmüş kusma şikayetinden. testler yapmışlar, obi'nin bir hastalığı varmış. ara ara kötüleşip sonra biraz toparlıyormuş. ama gün geçtikçe durumu daha kritik bir hal alıyormuş. veterinerin demesine göre; obi'nin annesi de bu durumu fark ettiğinde, kardeşlerinin sağlığı için obi'yi terk etmiş. veterinere "bundan sonra ne olacak peki?" diye sorduğumuzda "çok geç kalmışız, bundan sonrası için yapabileceğimiz pek bir şey yok." dedi. o an kendimi nakavt olmuş boksör gibi hissettim. bir yandan hastalığı fark edemediğimize yanıyorum. diğer yandan obi'nin bunları en ufak dahi hak etmediği fikri içimi kemiriyor. öte yandan "ulan tam bir şeyleri yoluna koyduk, yine olmadı! yine olmadı!" isyanını yatıştırmaya çalışıyorum. bir şeyin olacak gibi olup olmaması her insan için ağır bir darbe. istersen muhammed ali clay ol, sana bile işler bu darbe. amına koyduğum dünyası. bok mu vardı lan!? istediğim başka bir şey olmasaydı da şu olsaydı ne olurdu? kendim için bir şey olsa sineme çekeyim de, niye bu, neden!? başlık diyor ya "bir fotoğrafa ne kadar uzun bakılabilecekse o kadar uzun baktım." diye. her insan bu fotoğrafların koleksiyonunu tutacak gerek albümünde, gerekse hafızasında. yaşadıkça da yenilerini ekleyecek. kim bilir, belki bir gün biz de birilerinin o fotoğraflarından biri olmaya nail oluruz.. obi'yi sahiplendirdiğimiz hoca tarafından çekilip bize yollanan, obi'nin son fotoğrafı; link "son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda.." diyor ya sezen, o hesap işte. seni çok özlüyorum küçüğüm..
      5önce senin yüreğinden sonra da müsaadenle obi'nin gözlerinden öperim. duymak ve inanmak istediğim bir şey var; eğer gerçekten cennet varsa obi'yle orada boğuşurkenki attığın kahkahalar mesela muhterem. ne diyeyim: "ölüm allah'ın emri de, şu ayrılık olmasaydı". - mavimajezik 28.05.2018 18:52:52 |#3577808